21 Ocak 2018 Pazar

Hedeflerimiz Uğruna


''Hayatta iki hedef vardır: İstediklerini elde etmek ve elde ettiklerinin tadını çıkarmak; ancak akıllı insanlar, ikinci hedefe de ulaşabilirler.'' - Logan Pearshall

İnsanoğlu hayatı boyunca, gelmek istediği mevkiler veya başarmak istediği işler için olağanüstü bir çaba sarf eder. Kimi zaman çabalarının karşılığını gören insan, kimi zaman ise hayatın acımasız yüzüyle tanışır, boşuna çabaladığını düşünür. Ancak, karşısına gelecek olan sayısız fırsatlardan habersiz olan insan, ümitsizliğe kapılarak seçilebilecek en kolay yolu; pes etmeyi tercih eder.
Aslında hayatın bizden istediği tam olarak da budur. Tıpkı bir sınav sistemi gibi; eleme yöntemiyle insanları ayrıştıran hayat, hiçbir zaman mücadele etmeyi bırakmayan, hayattan daima bir beklentisi olan insanların karşısına yeni yeni fırsatlar çıkararak, aslında sarf ettiği çabanın boşa olmadığını gösterir. 
Ayrıca bütün bunları başaran, istediklerini elde eden ve bununla da yetinmeyen insanların ise elindekilerinin yavaş yavaş yok olması da kaçınılmazdır.

Başarının veya zaferin tırnaklarımızla kazılmadığı sürece gelmeyeceğini unutmamalı ve hedeflerimiz uğruna kimsenin bizi kullanmasına izin vermeden, başarıya daha doğrusu zafere koşar adımlarla yürümeliyiz.

21/01/2018 - Onur ARAS - Kars

16 Ocak 2018 Salı

Neden Deneme Yazısı ?


''Bir yazar olmak istiyorsanız, yazın.'' - Epiktetos

      Her insan duygularını farklı yöntemlerle dile getirir. Kimi resim çizerek, kimi şarkı söyleyerek, kimisi de sadece enstrüman çalarak. Ya da benim gibi, kağıda aktarır dışarı vuramadığı duygularını.
       
  Küçüklüğümden beri yazmaya hep hevesliyimdir. İlk olarak şiir yazmaya başladım. Ancak yazdığım şiirlerdeki kafiyeler kulağa hoş gelmiyordu. Beceremedim şiir yazmayı. Zaten kolay bir iş değil; öyle her isteyen yazamıyor. Şiir, edebi metin türleri arasında yazılması en zor olandır bana göre.

      Okuduğum okullarda bir çok yarışmaya ve etkinliğe katıldım. Sesimin tok olmasından dolayı, resmi tatil törenlerinde veya sene sonu gösterilerinde şiirler okudum. Okumasına okuyordum ancak iş yazmaya gelince tökezliyordum. Şiirde yakalayamadığım başarıyı, kompozisyonda yakaladım diye düşünüyorum. Rastgele belirlediğim konular hakkında düşüncelerimi belirttiğim kompozisyonları; öğretmenimle ve ailemle paylaştığım zaman aldığım olumlu tepkiler, beni daha çok yazmaya teşvik ediyordu. 7. Ve 8. sınıfta iken kompozisyon yarışmalarına katıldım ve buna benzer birçok faaliyette bulundum.

               Ama ilk olarak, ortaokul Türkçe öğretmenim Ali Hakan Boylu’nun aracılığıyla bu dalda bir yeteneğim olduğunu farkettim. Ve yeteneğimi geliştirmek için sürekli olarak denedim. Yazmış olduğum her metinin daha iyisini yazabilmek için uğraştım ve sonunda kitap yazmaya karar verdim. Peki, bu kadar edebi metin türü dururken ‘neden deneme yazısı ?’

      Kendime ilke edindiğim düşünce gereği ; bana göre bir yazar, duygularını özgürce ifade edebilmeli, yazdıklarına kendi yaşamından  bir şeyler katabilmelidir. Bu gereklilikleri yerine getirmeyen insanlara ise yazar yakıştırmasını yapmak, içimden  gelmiyor ne yazık ki. Çünkü yazar, (yine bana göre) karşısındaki okuyucuya, kitabın vermek istediği duyguyu yaşattırabilmeli ve okurun, kendisini olayların tam ortasındaymış gibi hissetmesini sağlamalıdır. ‘İyi de nasıl yapacak ?’ diye soracak olursanız, size verebileceğim tek cevap şudur ki ; insan, yaşamadığı bir şeyi yaşattıramaz.
      İşte bu yüzdendir ki; hayat hakkında belirli bir birikime sahip olmayan yazarlar, istedikleri başarıları elde edemez ve adlarından hiçbir zaman söz ettiremezler.
      Ben ise bu tür yazarlardan olmak istemediğim için, istediğim tek şey ; kendimi daha rahat ifade edebildiğim, ütopyalar yaratabildiğim ve yazdığım her kelimeye kendi hayatımdan anlamlar yükleyebildiğim bir ortam. Durum böyle olunca bana bu ortamı sağlayabilen tek türün deneme olduğunun farkına vardım. Sanırım oldukça açık bir cevap oldu. 
Sağlıcakla kalın …

13/01/2018 - Onur ARAS - Kars

Savaşa Hayır !




‘’Savaş zorunlu ve kaçınılmaz olmalıdır, milletin hayatı tehlikeyle karşı karşıya kalmadıkça, harp bir cinayettir. ‘’ –  Mustafa Kemal Atatürk

Savaşlar; dünya tarihinin sayfalarına kalıcı hasarlar bırakan, insanlar üzerinde kötü etkiler yaratan, kimsenin hatırlamak istediği anılardır. Devletlerin arasında yaşanan diplomatik sorunlar neticesinde savaş noktasına gelen ülkelerin başındaki insanlar, bilinçsizce hareket ederek temsil ettikleri halkı ateşe atmaktadırlar.
Bazı ülkeler sırf daha fazla sömürge elde etmek için kendine ait olmayan topraklara saldırmakta, bazı ülkeler ise çıkar çatışmasından galip gelebilmek için veya saçma sapan nedenlerden dolayı savaş çıkarmakta ve bütün bunlar sadece tarafları değil tüm dünyayı etkilemektedir. Örneğin; 6 Ağustos 1945 tarihinde başlayan ve tam 3 gün süren, Amerika’nın Nagazaki ve Hiroşima’ya yaptığı atom bombası saldırısının etkileri günümüzde hala devam etmektedir. Patlamanın ardından, yaklaşık 300.000 santigrat derece sıcaklığında oluşan bir alev fırtınası, saatte 1800 km ilerleyerek 3 km çapındaki bir alanda her şeyin yok olmasına ve insanların yanarak can vermesine sebep olmuştur. Yaşanan bu olayın sonuçları ise günümüzde hala görülmektedir.  
Elbette sadece bununla sınırlı değil. Tıpkı yaşanan bu acı verici durum gibi onlarca hatta yüzlerce daha yaşanmıştır ve yaşanmaya devam etmektedir. Ve ne tesadüftür ki bu tür olayların altından hep Amerika çıkmaktadır.
Çıkarları uğruna dostunu bile yarı yolda bırakan emperyalist Amerika, dünyanın süper gücü olduğunu iddia etmekte ve bazı ülkeleri kendisine itaat etmeleri için tehdit etmektedir. Bunlarla yetinmeyip, birden fazla etnik kökenin yaşadığı ülkelerin toplumları arasına da nifak tohumu ekerek rant sağlamaya çalışmaktadır.
Gelelim savaşların sonuçlarına…
Bize göre en önemli ama onlara göre en önemsiz sonuç, savaşın; kadınlar,yaşlılar ve hatta çocukların üzerinde bıraktığı etkiler. Kadınlar; ailelerinin gözleri önünde tecavüze uğramakta, hamile olanların karınları deşilerek bebekleri çıkartılmakta, yaşlılar; halsiz bedenlerine rağmen türlü işkencelere maruz kalmakta, çocuklar ise ya diri diri gömülerek ya da kurşun yağdırarak öldürülmektedirler. Şahsen başka bir nedene gerek yok diye düşünüyorum. Ha ille de başka bir sebep arıyorsanız da, şuan Afrika’da yaşanan hayata bir göz atın derim. Zamanında kendilerine yönelik uygulanan sömürgeler, su bulmakta zorlanan ve açlıktan kemikleri gözüken insanlarla karşı karşıya getiriyor bizi maalesef.
Savaşın ne kadar kötü ve iğrenç bir çözüm yolu olduğu da yazdıklarımdan anlaşılıyor sanırım. İşte bu yüzden; ne ülkemde, ne başka bir ülkede, ne de dünyada savaş istememekte sonuna kadar haklı olduğumu düşünüyor ve ‘’Savaşa hayır, barışa evet.’’ cümlesinin de  ağzınızdan düşmemesini temenni ediyorum.
Sağlıcakla kalın…

17/01/2018 - Onur ARAS - Kars


15 Ocak 2018 Pazartesi

Yin ve Yang


''İyiler, asla düşmansız olamazlar.'' - Alexandro Manzoni

Başlamadan önce, Yin ve Yang’ın ne anlama geldiğini açıklamak istiyorum.
Çinliler tarafından ortaya atıılmış olan bu felsefi düşünce, herşeyin zıttıyla olduğunu kabul eder. Örneğin; her iyiliğin içinde bir parça kötülük, her kötülüğün içinde ise bir parça iyilik olduğunu varsayar. Ve yine bu düşünceye göre, biri olmadan diğeri olamaz.  Kimileri ise Çin diyalektiği olarak nitelendirir. Yin, karanlığı simgelerken; Yang, aydınlığı simgeler.
Oluşturulan bu felsefi düşüncenin amacı, insanların hayata tek bir açıdan bakmasına engel olmak ve onlara farklı bakış açıları kazandırabilmektir. Yin ve Yang felsefesini benimseyen insanlar, hayata daha farklı bakmaya başlarlar. Haliyle onlar için hayat artık çift taraflı bir sınavdır. Çünkü o insanlar artık herhangi bir konu hakkında karar verirken veya yorum yaparken hem tersini düşünmek hem de iki kez düşünmek zorunda kalmışlardır.
Yin ve Yang'ın varlığını bilmeyen veya doğruluğuna inanmayan kişiler ise, insanları kendi arasında ayrıştırarak; toplumsal bir kutuplaşmaya sebep olur. Siyahın beyaza , beyazın da siyaha veya ülkemizde olduğu gibi;  Türk’ün Kürt’e, Kürt’ün de Türk’e üstünlük sağlamaya çalıştığı bir toplumda, sevgi yerini nefrete bırakır ve durum iyice içinden çıkılamaz bir hale gelir. Kısacası işler daha kötüye gitmeden olacakların önceden farkına varmalı ve insanları bu konuda bilinçlendirmeliyiz.
Hani bir filmde de geçer ya : ’’Bu dünya, senden olmayanlarla hoştur. Onların sana verdiği ilimlerle, kıymetlerle, gönüllerle hoştur. Sadece senin gibiler değil, senden olmayan da çok yaşasın ki, sen de yaşa. Hele bir de onun gözüyle gör şu fani dünyayı. Herkes beyaz olsa, o zaman beyazı fark edemezsin ki. Değil mi? Ve yahut da siyah. Beyaz en güzel siyahta belli eder kendini. Beni ben yapan yegane şey, benden olmayandır. O yoksa, sen de yoksun. Ne anlamın kalır ne rengin belli olur, ne de tadın.’’
İşte tam olarak da bu.
Sağlıcakla kalın …

15/01/2018 - Onur ARAS - Kars